|
|
|
REKABETKURUMUCOĞRAFYA
- ders notları
|
|
|
|
|
|
|
COĞRAFYA DERSİ KONU ANLATIMI
COĞRAFYA DERSİ TÜM KONULAR
LİSE 1-LİSE 2 -LİSE 3-LİSE 4 COĞRAFYA KONU ANLATIMI
GÖÇLERİN NEDENLERİ VE SONUÇLARI
GÖÇ: İnsanların doğal, ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı sürekli yaşadığı yerlerden başka yerlere tolu olarak veya bireysel olarak yerleşmeleri olayına Göçdenir.
Göç olayının temelindeki faktör insanların geçimlerini sağlamak için tarım, hayvancılık, açısından elverişli yerleri elde etme isteğidir.
İnsanların nüfusları artınca doğal kaynaklar artan nüfusu beslemekte yetersiz olduğu yerlerden, tarım hayvancılık potansiyeli fazla olan yerlere doğru gitmektedirler.
Göçler bireysel veya toplu olabilir. Bu olay sürekli veya geçici olabilir. Göç olayları bazen gönüllü, bazen de zorunlu olabilir. Göçler bazen kısa mesafeli olduğu gibi, bazen de uzun mesafelerde gerçekleşebilir.
Göç İle ilgili kavramlar:
İç göç: Ülke sınırları içindeki belirli alanlar (il, bölge v.b.) arasındaki nüfus hareketliliği iç göç olarak tanımlanmaktadır.
Mevsimlik Göç:Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere, tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere, yaz turizminin geliştiği yerlere bir müddet çalışmak üzere göç etmeleri ile gerçekleşir.
Dış Göç: Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dış göç denir.
Göçlerin coğrafya açısından önemi:
1- Nüfusu artırma ve azaltma etkisi vardır. Bir bölgedeki nüfusun, artmasında veya azalmasında göçlerin büyük etkisi vardır.
2- Nüfusun dağılışını etkileyerek coğrafyayı değiştirmektedir. Bu yüzden de coğrafyanın konusunu oluşturur.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÖÇ HİKAYELERİ
1-Türklerin Anayurdu Orta Asya’dan Göçü:
Türklerin ilk yurdu: Türklerin ilk ve anayurdu Orta Asya’dır. Orta Asya’nın sınırları şöyledir: Doğuda Kingan ( Kadırgan ) Dağları, Güneyde Hindikuş, Karanlık dağları, Batıda Hazar Gölü, Kuzeyde Sibirya ovaları ile çevrili toprak parçasıdır.
Türklerin burada yaşayışları
Türklerin Orta Asya‘da ki yaşayışlarının, bulundukları yerin iklimi, bitki örtüsü ve yeryüzü şekilleri belirlemişti. Bu nedenle Türkler, ana yurtta, tarım ticaret ve daha çok hayvancılıkla geçinirlerdi.
Türklerin Yerleştikleri Bölgeler
Orta Asya ‘da yaşayan Türkler çeşitli nedenlerle ana yurtlarından göç ettiler. Tarihte buna Büyük Göçler diyoruz. Göçlerin en büyük nedeni ekonomik nedenlerdir. Dünyada iklim şarlarının değişmeye başlaması ile Buzulların kuzeye ekilmesi ile Orta Asya da sıcaklığın artması kuraklık ve çölleşmeye yol açmıştır. Yurtlarında iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklık, toprakları verimsizleştirdi. Ortaya çıkan geçim sıkıntısı ve artan nüfusa toprakların yetmemesi göçe neden olmuştur. Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu insan grupları çeşitli yönlere doğru göç etmişlerdir.
Türk Göçlerinin nedenlerini;
1-İklim koşulları ve ekonomik güçlükler,
2-Türk boyları arasındaki mücadeleler ve dış baskılar şeklinde özetleyebiliriz.
3-Atın evcilleştirilmiş olması, araba ve tekerleğin bilinmesi göçleri kolaylaştırmıştır.
Göç Yolları:
1. Göç eden Türklerin bir kısmı Maveraünnehir'e ( Seyhun – Ceyhun arası ),
2. Bir kısmı Ural dağları ile Volga ( İtil ) ırmağı boylarına gittiler.
3. Doğuya gidenler ise Altay dağları taraflarına, başkaları da Çin’de Kansu bölgesine ve
4. Uzak doğu ülkelerine,
5. Güneye gidenler ise Hindistan, Afganistan ve Çin’e yerleştiler.
6. Kuzeye gidenler Sibirya’ya,
7. Batıya gidenlerin bir kısmı Hazar denizi’nin kuzeyinden Karadeniz’in kuzeyi ve Avrupa’ya, Bir kısmı da Hazar Denizi’nin Güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır, Anadolu’ya doğru oldu.
8. Göçler uygarlıkların yayılmasına yeni kültürlerin doğmasına neden oldu. Göç etmeyen Türk boyları yurtta kaldılar, burada devletler kurdular.
9. Göç eden kavimler ise gittikleri bölgelerdeki kavimleri sıkıştırarak onları da göçe zorladılar.
Kavimler Göçü:
Asya Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra Hunlar dağıldı. Hunlar’ın bir bölümü Balkaş gölü ile Aral gölü arasındaki topraklarda yaşamaya devam etti. Aral gölü civarında 200 sene kadar hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusları arttı. Toprakları yetersiz kalmaya başladı. Başka Türk Boylarının katılmasıyla güçlendiler. MS. 374 yılında Volga (İtil) nehrini aşarak Batı'ya (Avrupa'ya) doğru ilerlemeye başladılar.
Bu yıllarda, Karpat Dağlarının kuzeyinde Lombardlar, Güney Rusya`da Ostrogotlar ve Vizigotlar, Macaristan’da Vandallar Ren ve Elbe arasında Angıllar ve Saksonlar Yukarı Ren boylannda Franklar Tuna ve Ren nehrinin kesiştiği mıntıkada ise Almanlar yaşamakta idiler.
Türklerin bu ilerlemeleri karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot, Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi birçok kavim hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar. Hun baskısı karşısında bu saydığımız gruplar Roma topraklarına girdiler. Romalılar kendilerinden olmayan bu insanlara barbar diyorlardı. Barbar akınları Roma’da büyük bir yıkıma yol açtı.
Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesine neden olan ve toplumları etkileyen bu olaya tarihte Kavimler Göçü denir ( 375 ).
Bu arada Angıllar ve Saksonlar Büyük Britanya adasına, Franklar Fransa`ya, Gotlar İspanya' ya, diğer kavimler de uygun yerlere giderek batının bugünkü etnik ve siyasal yapışını oluşturmaya başladılar. Yurt bulmak isteyen büyük nüfus hareketlerinin yarattığı siyasal istikrarsızlık ve terör uzun yıllar etkinliğini sürdürdü. İnsanlığın en uzun dönemi olan ilk çağ, bu karmaşa içinde sessizce kapanırken tüm Orta Çağ boyunca etkinliğini sürdürecek olan Feodalizm kökleşmeye başladı.
Kavimler göçü sonunda:
1)- Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrıldı.(395). Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında bu Germen kavimleri tarafından yıkıldı.
2)- Avrupa'nın etnik yapısı değişti. (Germen kavimlerinin Avrupa'daki yerli kavimlerle karışması sonucu yeni milletler ortaya çıktı.)
3)- Bu göçlerin sonunda Tuna nehri boylarına kadar gelen Türkler Avrupa'da Batı Hun Devleti’ni (Avrupa Hun) kurdular.
4)- İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerinin temeli atıldı.
5)- Avrupa'da Feodalite ( Derebeylik) rejimi ortaya çıktı.
6)- İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı.
YENİDÜNYAYA GÖÇLER:
Coğrafi Keşifler: Coğrafi Keşifler, 15.yüzyıl ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının bulunması amacıyla başlattıkları ve yeni okyanusların ve kıtaların bulunmasıyla gerçekleşmiş olan keşifleri ifade eder.Bu keşifler özellikle 15.yüzyıldan itibaren açık bir şekilde ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır.
http://s.azbuz.com/uploads/
Keşfedilen yerlere, özellikle Amerika'ya Avrupa'dan pek çok insan göç etti. Avrupa kültür ve uygarlığı yeni yayılma alanları buldu.
İşte bu keşifler sonunda bulunan yeni kıtalara veya kara parçalarına başta Amerika olmak üzere Avrupa’dan göçler başladı. Yaklaşık 60 milyon insan bu nedenle yer değiştirdi.
Avrupalılarkeşifler sonucunda yeni kıtalara yayılma ve onların zenginlik kaynaklarını ele geçirme olanağı elde etmiştir. Avrupa düşüncesi ve kültürü, evrensel bir değer olarak bu süreçten itibaren yayılmaya ve egemen kılınmaya başlanmıştır. Bunu yaparken Avrupalılar, yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış ve hatta yok etmiş, Avrupa kültürünü egemen kılma sürecini şekillendirmiştir.Klasik Sömürgecilik olarak bilinen sömürgecilik süreci bu dönemle başlamıştır. Avrupalılar keşfedilen kıtalarda kolonilerkurmuşlardır. Özellikle İngiliz ve Fransızlar kuzey Amerika’da, İspanyollar ise Güney Amerika’da koloniler kurdular.
Bu göçlerle Amerika’da yeni devletlerin kurulması dünya tarihinde önemli değişmelere neden oldu. Özellikle sanayi inkılâbı sonucu gelişen teknoloji ile bu kıtaya göçler yoğunlaştı.
Avrupa’dan Amerika’ya insanların gitme nedenleri;
1- Siyasi baskılardan kaçmak ve özgürlük ortamından faydalanmak,
2- Dini inançlarını özgürce yaşayabilmek
3- Yenidünyanın yeni ortamını tanımak ve maceraya atılmak,
4-Kendi ülkelerinde bulamadıkları ekonomik ve sosyal imkânları yakalayabilmek için
gitmişlerdir.
MÜBADELE GÖÇLERİ: ( Yer Değiştirme) :
Bir antlaşmanın esaslarına dayanılarak yapılan, ülke nüfuslarının karşılıklı olarak yer değişmesi ile oluşan göçlerdir. Örneğin Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanistan ile yapılan anlaşmalarla ülkemizde yaşayan Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler arasında yer değiştirme göçleri yaşanmıştır.
www.mustafakemalinaskerleri.com/.../10.jpg
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi protokolü imzalanmıştır. Bu göçler Romanya ile Bulgaristan arasında da olmuştur. Bu protokol ile İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkleri kapsamıştır.
Bu protokol ile Yunanistan’dan 400.000 Türk Türkiye’ye, Buna karşılık Türkiye’den 150.000 Rum Yunanistan’a gitmiştir. Bu göçler insanların gönüllü olarak yaptıkları göç hareketleri olmayıp, zorunlu göçlerdir.
Beyin göçü:
Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanları çalışmak üzere başka ülkelere göç emesi olayına Beyin Göçü denir.
İyi eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşan göçlerdir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin nitelikli kişilerinin sanayileşmiş ülkelere gitmesidir. Örneğin II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir.
Göç veren ülkeler açısından en büyük kayıp olarak değerlendiren göçtür. Ekonomisi gelişmemiş ülkelerin yüksek paralar harcayarak yetiştirdiği elemanlar ellerinden kaçmaktadır. Ülkeler arasında gelişmişlik farkının artmasına neden olmaktadır. Zor şartlarda yetiştirdikleri kaliteli elemanları kaybeden gelişmekte olan ülkelerin kalkınmaları yavaşlamaktadır.
Özellikle beyin göçü 1960 yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Doktor, mühendis, ekonomist, sanatçı v.b. alanında iyi yetişmiş insanların göç etmesi, ülkemizde de önemli bir sorundur.
En çok Beyin göçü veren ülkeler: Hindistan, Pakistan, Çin, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Nijerya, orta Asya devletleridir.
En Çok Beyin Göçü alan ülkeler: A.B.D. Kanada, Avustralya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Almanya, Fransa, İsviçre, İsveç, Norveç, vb.
Bazı ülkeler beyin göçü alırken aynı zamanda beyin göçü verebilir. Kanada bunun en iyi örneğidir. Ülkemize de son yıllarda bazı Orta Asya devletlerinden az sayıda yetişmiş insan gelmektedir.
Avrupa ve ABD’de çok sayıda Türk uzman başka ülkeler için çalışmaktadır bu da ülkemiz için bir kayıptır.
Beyin göçünün başlıca nedenler:
1.Sanayileşmiş ülkelerin ödedikleri yüksek ücretler
2.Çalışma şartlarının kolaylığı, teknoloji ve gelişmelerden en iyi şekilde yararlanma imkânı
3.Göç gönderen ülkede iyi yetişmiş kişilerin kendi alanı ile ilgili uygun iş bulmakta zorlanmaları veya kariyer yapmakta imkân bulamamaları.
İşçI Göçleri:
Ekonomik gelişmenin yavaş olduğu ülkelerde iş olanaklarının az olması, bu imkânların geliştiği ülkelere ve bölgelere doğru göçlere neden olmaktadır. İşsizlik nedeniyle yapılan göçlere işgücü göçü denir. İşgücü göçleri mevsimlik, kısa süreli veya uzun süreli olabilir. Örneğin ülkemizde yaz mevsiminde pamuk işçilerinin Çukurova’ya gelmesi mevsimlik işgücü göçüdür.
II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952- 1954 yılları arasında Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya, Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış, bu hamle sonucu yetersiz gelen işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmışlardır.
1952 de Federal Almanya yabancı işçi çalıştırmaya başlamıştır. Avrupa’da yukarıda sayılan gelişme hamlesi başlatan ülkelerde Almanya’yı takip ederek yabancı işçi çalıştırmaya başlamışlardır.
Bunlara karşılık ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşanan işsizlik sonucu birçok ülke de dış ülkelere işgücü göçü vermeye başlamışlardır.
Avrupa’da Yunanistan, İspanya, Portekiz, Yugoslavya, İtalya vb, Afrika’da Cezayir, Fas, Tunus, gibi sömürge devletleri de Avrupa ülkelerine işgücü vermişledir. Bu gün ise dünyada başta Asya, Afrika, Güney Amerikanın gelişmekte olan ve geri Kalmış ülkeleri başta Avrupa, Kuzey Amerika, ( ABD, Kanada) ve Avustralya’ya işgücü vermektedir.
Özellikle bu gelişen ülkeler artık vasıfsız işçileri pek almamakta yetişmiş, kaliteli eğitimli insanları almaktadır. Artık bu olay daha çok beyin göçüne doğru dönmüştür.
Türkiye’de yurt dışına işgücü veren ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizde iş gücü göçleri 1960’tan sonra başlamıştır.Türkiye göç veren bir ülke olmaya başladı. Bu yıllarda başta batı Avrupa ülkelerine olmak üzere Avrupa’nın diğer ülkelerine de işgücü göçü meydana gelmiştir.
1958–1986 arasında başta Almanya olmak üzere Fransa, Hollanda, Avusturya, İsviçre, Danimarka, İngiltere ve İsveç 1,3 milyon işçi göç etti.
1980 lerden sonra göç olayları hem sayısal hem de mekânsal açıdan değişme göstermiştir. Batı Avrupa ülkelerinin işçi alımın bırakmasıyla göçlerin yönü değişti. 1980lerden sonra altyapı ve inşaat hizmetleri için Orta doğudaki S.Arabistan, Libya, Ürdün, Kuveyt gibi Arap ülkelerine göçler yönelmiştir.
1990 yılarda ise Bağımsız Devletler topluluğuna işçi göçleri olmuştur. Bugün yurtdışındaki nüfusumuzun %88,7 i Batı Avrupa ülkelerinde ( 1.500.000),%8,5 u Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde,%0,5i Türk cumhuriyetlerinde,%2,3 ü diğer ülkelerde yaşamaktadır. Avustralya’da 30bin, ABD’de 130 bin Türk yaşamaktadır.
Ancak işçilerimizde kesin dönüş eğilimi giderek artmaktadır. Farklı kültüre sahip Avrupatoplumuna uyum sağlayamamaları, maruz kaldıkları baskılar, yabancılar için zorlaşan hayat şartları ve ekonomik doyumvatandaşlarımız kesin göçe zorlamaktadır. Yaklaşık 250.000 kadarı ülkemize geri dönüş yapmıştır.
Yurt dışındaki Türk işçilerinin ülke ekonomisine büyük katkıları vardır. Biriktirdikleri paraları ülkemize göndermeleri döviz açısından ülkemizin en önemli gelir kaynaklarındandır. İşçilerimizin ailelerinin ve çocuklarının eğitim, dil, din vb. meselelerdeki sıkıntılarını gidermek için devletimiz oralara gerekli uzmanları gönderiyor.
DOĞAL AFETLERİN NEDEN OLDUĞU GÖÇLER:
Deprem, heyelan, kuraklık ve çölleşme, taşkın, sel, çığ, volkanik püskürmeler gibi doğal yıkımlar birçok sosyal ve ekonomik sorunların yanı sıra göçlere de neden olmaktadır. Doğal yıkımlardan zarar gören insanlar bulundukları yerleri terk ederek koşulları daha iyi olan yerlere göç ederler.
Örneğin:
IV. Ve V. Yüzyılda Hunların ve Moğolların Orta Asya’dan başka yerlere göç etmelerinde kuraklık ve çölleşme etkili olmuştur.
ABD Deprem Kırgızistan Toprak Kayması Adana Deprem
ABD’ de Kaliforniya’daki deprem olayı binlerce insanın göç etmesine neden olmuştur.
1994 de Kırgızistan’daki heyelan olayları 270.000 insanın göç etmesine yol açmıştır.
Ülkemizde 1998’de Adana’da meydana gelen depremde zarar gören birçok kişi başka kentlere göç etmişlerdir. Yine 1998’de Bartın’da meydana gelen sel felaketi ise ilçeyi yaşanamaz hale getirmiş ve göçe neden olmuştur.1999 depremi ile de birçok insanımız başka bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır.
Aral Gölü: Dünyanın dördüncü büyük gölü Aral gölü giderek Asya’nın ortasında bataklık ve çöle dönüşmektedir. Küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle iki göle dönüşmüş durumdadır. Gölün su seviyesi düşerek göl sürekli içeri doğru çekilmektedir. Bir zamanların liman ve tersaneleri gemi mezarlığına dönüşmektedir. Bunun nedenleri bu gölü besleyen Pamir dağlarından inen Amu derya ve Siri derya nehirlerinin sularının azalmasıdır. Bu nehirlerin suyu sulama faaliyetleri ile azalmıştır.Gölün kuruması ile göl tabanındaki tuzlu toprakların rüzgârlar tarafından verimli topraklar üzerine taşınacağı ve çevre topraklarının veriminin de düşeceğini söyleyen uzmanlar; bunun da yeni bir göçe sebep olacağını belirtmektedirler.
İNSANLARI GÖÇE İTEN SEBEPLER AÇISINDAN GÖÇLER:
1-Zorunlu göçler: Savaşlar, sınır değişiklikleri, Mübadele ( Antlaşmalarla sağlanan nüfus değişiklikleri),Etnik baskılar, Salgın hastalıklar, doğal afetler, Kamulaştırma sonucu oluşan göçlerdir.
2-Gönüllü Göçler: İş bulmak, eğitim görmek, sağlık şartlarından yararlanmak, macera aramak, Şehirdeki kültürel sanatsal faaliyetlerden yararlanmak, beyin göçü gibi göçlerdir.
Gİdilen yere göre göç Tipleri ( OLUŞTUKLARI YERE GÖRE)
1- İç Göçler:Herhangi bir ülkenin sınırları içinde oluşan göçlerdir. Bu yer değiştirme hareketi sırasında ülke nüfusunda herhangi bir değişme söz konusu değildir. Genellikle iç göçlere bağlı olarak kent nüfusları artarken, kırsal nüfus azalmaktadır.
İç göçlerin en fazla görüleni kırsal alandan kentlere doğru olanıdır. Verimli tarım alanları, endüstrinin geliştiği bölgeler, ticaret merkezleri, maden yatakları bakımından zengin olan bölgeler ve turistik yöreler göçmen çekerler.
İç göçler ikiye ayrılır:
A-Mevsimlik Göçler: Genel olarak tarım işçilerinin oluşturduğu göçlerdir. Ayrıca inşaat, işçileri, yaylacılık ve inşaat işçileri ve turizm sezonu işçileri gibi.
B- Sürekli Göçler:İnsanların yaşadığı yerlere bir daha geri dönmemek üzere ve gittikleri yerlerde sürekli kalmasıyla oluşan göçlerdir.
2-Dış Göçler:Bir ülkeden başka ülkelere olan göçlerdir. Göç veren ülkenin nüfusu azalır. Alanın ise artar.
kaynak:www.cografyalise.blogcu.com
NÜFUS PİRAMİTLERİ
Herhangi bir yerin nüfus özelliklerini göstermede temel amaçlardan biride nüfusun yaş ve cinsiyet yapısını gösteren piramitlerdir.Ayrıca bir ülkenin veya bölgenin nüfus piramitlerine bakılarak o alandaki nüfus hareketleri,nüfus özellikleri,yaş gurupları,cinsiyet durumu ekonomik alanın özellikleri hakkında bilgi sahibi olunabilir.
Nüfus Piramitlerinin Anlattıkları
1. Nüfus sayısını
2. Cinsiyet durumunu
3. Nüfusun yaş gruplarına dağılımını
4. Ortalama yaşam süresini
5. Doğum ve Ölüm oranlarını
6. Nüfustaki hareketlenmeleri hakkında bize bilgi verir. Bizde bu bilgileri kullanarak ülke hakkında tahminlerde ve yorumlarda bulunabiliriz.
Piramitler ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilgilidir. Ülkelerin ekonomik durumu, aynı zamanda sağlık ve eğitim seviyeleri ile ilgili fikir verir.Nüfus piramitleri, bir ülkenin geri kalmış, gelişmekte olan yada gelişmiş olduğunun bir göstergesidir.Nüfus piramitleri ülke nüfusunun cinsiyet dağılımı hakkında bilgi verir.
GERİ KALMIŞ ÜLKE
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE
GELİŞMİŞ SANAYİ ÜLKESİ
GELİŞMİŞ VE NÜFUS AZALTICI POLİTİKA UYGULAYAN ÜLKE
GELİŞMİŞ NÜFUS ARTTIRMAYA ÇALIŞAN ÜLKE
Nüfusun yaş guruplarına göre dağılışı:
Nüfus piramitlerinde yaş gurupları genel olarak 0-14yaş arası çocuk15-64 yaş arası yetişkin 65 yaş üzeride yaşlı nüfus olarak kabul edilir.
Nüfusun yaş guruplarına göre sayısının bilinmesi insanların ihtiyaçlarını ve sosyal durumlarını belirlemek bakımından önemlidir.Çünkü nüfus ,yaş itibariyle çalışan ve çalışmayan (bağımlı nüfus)nüfustan oluşur.
Doğum oranı yüksek olan ülkelerde çocuk ve genç nüfus oranı fazla,yaşlı nüfus oranı ise azdır.Bu durumda bağımlı nüfus oranı yüksektir.15-64 yaşa arasındaki nüfus çocuk ve yaşlı nüfusa bakmak zorunda aynı zamanda devletin ilerlemesi için çalışmak durumunda kalır.Bu tür ülkeler daha çok gelişmemiş yada gelişmekte olan ülkelerde görülür.
Çocuk yaştaki nüfusun fazlalığı hem aile hemde ülke kalkınmasını olumsuz etkiler.Doğum oranlarının az olduğu gelişmiş ülkelerde çalışan nüfus oranı fazla olduğu için bağımlı nüfus azdır .
Nüfusun yaş yapısını belirleyen etmenler:Doğum oranı ana etmendir.Bunun dışında savaşlar,göçler ve salgın hastalıklar etkili olabilir.
Nüfusun cinsiyet durumu:
Nüfusun kadın ve erkek nüfus olarak dağılımına nüfusun cinsiyet yapısı denir. Hemen her ülkede erkek ve kadın sayısı birbirine yakındır.Herhangi bir yerdeki kadn erkek oranını doğal süreç belirler.
Savaş dönemlerinde erkeklerin ölmesi veya erkek nüfusun ekonomik nedenlerle göç etmesi bu dengeyi bozar.
Nüfusa bağlı ülkelerin gelişmişlik düzeyi:
Genel olarak gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı doğum oranı fazladır.Genç nüfus fazladır.bağımlı nüfus fazladır.Gelişmiş ülkelerde ise nüfus artış hızı yavaş doğum oranı düşük çocuk yaştaki nüfus azdır.
Geri Kalmış Ülkelerin Ortak Özellikleri
1. Geri kalmış ülkeler; sanayileşememiş, nüfusunun büyük bölümü tarımda çalışan ülkelerdir. Yoksul ülkelerdir. Ülke nüfusun büyük bölümü köylerde yaşar. Kentleşme oranı düşüktür. Kişi başına yıllık milli gelir, çoğunlukla 2000 doların altındadır.
2. Eğitim hizmetleri,
3. Sağlık hizmetleri,
4. Beslenme imkanları,
5. Barınma hizmetleri yetersizdir.
6. İç göç ve dışarıya göç fazladır.
7. Geri kalmış ülkelerin nüfus piramidi üçgene benzer.
8. Geri kalmış bir ülkede nüfus kırda yoğunlaştığı için doğum oranları fazladır.
9. Sağlık hizmetleri yetersiz olduğundan, bebek ve çocuk ölümleri fazladır.
10.Gene olumsuz sağlık koşulları nedeniyle, ortalama yaşam süresi kısadır. Yaşlı nüfus oranı düşüktür.
11.Sağlık hizmetlerinin yanı sıra, eğitim hizmetleri ve beslenme şartları yetersizdir.
12.Çocuk ve genç nüfus, ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturur.
Gelişmekte Olan Ülkelerin Ortak Özellikleri
1. Tarımda makineleşmenin artması ve kentte sanayileşme ve dolayısıyla iş imkanları köyden kente göçü artırmaktadır.
2. Ülke sanayileşmektedir.
3. Tarımsal nüfus ve dolayısıyla kır nüfusu her geçen gün azalmaktadır.
4. Nüfusun büyük bölümü bir veya daha fazla kentte yoğunlaşmıştır. Kentleşme hızlanmıştır.
5. Ülkenin gelişmesine bağlı olarak, kentlerde; hastane, okul, konut imkanı fazlalaşmış sağlık, eğitim, barınma şartlarında, düzelme görülmektedir.
6. Ülke nüfusu, doğal artış ile bir süre daha artar. Kentleşme hızlandıkça doğum oranı da zamanla azalır, ayrıca bebek ölümlerinde azalma ve ortalama yaşam süresinde artış söz konusudur. Bunlarda ülke nüfusunu artıran diğer nedenlerdir
7. Gelişmekte olan ülkelerin nüfus piramidi üçgen şeklinden çok çan eğrisine benzemeye başlamıştır.
8. Gelişmekte olan ülkelerde, doğum oranlarında azalma dikkat çeker. (Tunus, 2000)
9. Ortalama yaşam süresi artmıştır. Ülkenin nüfus piramidinde artık 60 yaş sonrası, önemli bir orana sahiptir.
10.Orta yaş ve yaşlı nüfus, genç nüfusa göre oransal olarak artmaya başlar. (Brezilya, 2000)
11.Ülke geliştikçe, nüfus piramidi de, gelişmiş ülkelere özgü olan çan eğrisi şekline dönüşür.
Gelişmiş Ülkelerin Ortak Özellikleri
1. Gelişmiş ülkelerde, nüfusun büyük bölümü sanayi sektöründe ve hizmet sektöründe çalışır.
2. Tarımda çalışan nüfus ortalama olarak % 2 - % 5 oranındadır. Tarımsal üretim fazladır.
3. Eğitim, sağlık, altyapı, barınma hizmetleri oldukça gelişmiştir.
4. Kent nüfus oranı % 95 civarındayken, kır nüfusu % 5 civarındadır.
5. Ülke içi nüfus hareketleri, yani iç göç çok düşük oranlardadır.
6. Dış göç alımı, ülke dışına göç verme oranından çok daha fazladır.
7. Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidi çan eğrisine benzer
8. Doğum oranları düşük, bebek ve çocuk ölümü çok azdır. Ortalama yaşam süresi fazladır.
9. Doğal nüfus artış hızı düşüktür.
10.Zengin ülkelerdir.
11.Nüfusun yaşlanması söz konusudur.
12.Toplam nüfusunun önemli bir bölümünü orta yaş ve yaşlı nüfus grubu oluşturur.
13.Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidinde 80’li, 90’lı yaş grupları önemli bir yer tutar.
14.Gelişmiş bir ülkede piramidin tabanı ile önceki dönemler arasında pek bir değişim yoktur. Ülkenin özel şartlarına göre, doğumlarda önemsiz miktarlarda artış yada azalış görülebilir. (Belçika, 2000)
15.Doğum oranları düşük, bebek ve çocuk ölümü çok azdır.
16.Ortalama yaşam süresi fazladır.
17.Nüfusun doğal artış hızı düşüktür.
18.Toplam nüfusunun önemli bir bölümünü orta yaş ve yaşlı nüfus grubu oluşturur.
19.Gelişmiş bir ülkede piramidin yaşlı nüfusu gösteren üst kısımları geniş sayılabilecek bir biçimdedir.
20.Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidi çan eğrisine benzer.
KONU İLE İLGİLİ TAVSİYELER:Genel olarak bakıldığında nüfus konusunu gelişmiş ülke ve geri kalmış ülke olarak düşünülebilir.Gelişmiş ülkedeki pozitif özellikler geri kalmış ülkede tam tersidir.Bu noktadan yola çıkarak çalışma yaparsanız kafanız fazla karışmaz.Kendinize iki ülke belirleyin gelişmiş ve geri kalmış olsun sonrada bu iki ülkenin nüfus özellikleri sizce nasıl olur düşünmeye çalışın işi bir oyun noktasına dökebilirsiniz.Örnek İngiltere gelişmiş bir ülke olarak doğum oranları az,nüfus artış hızı düşük gittikçe yaşlanan bir nüfusa sahip,aile planlaması uygulanan,eğitim seviyesi yüksek,yaşam standartları iyi olduğundan insan ömrü uzun ,bağımlı (çocuk) nüfus az üreten aktif nüfus fazla,sağlık hizmetleri iyi olduğu için bebek ölümlerinin az olduğu,göç alan bir ülkedir diye belirlenebilir.Şimdi zıt özellikte bir ülke olarak afganistan seçilerek tersi değerlendirmeler yapılabilir.Sorular karşınıza çıktığı zaman hemen bu karşılaştırmadan yola çıkarak gelişmiş ve geri kalmış ülkenizi belirleyip daha doğru ve sağlıklı yorumlar yapabilirsiniz.
Yine dikkat edilmesi gereken hususlardan bazılarıda piramitlerde tabanda daralma varsa bu ülkede doğumlar kontrol altına alınmaya çalışılıyor yorumu yapılabilir.Tabanda genişleme nüfus arttırmaya çalışılıyor anlamındadır.Orta bölümlerde meydana gelen şişmeler yada çekilmeler o dönem için ya göç alınmış yada verilmiş yada savaş yada doğal afetden dolayı bir nüfus kaybına uğramıştır şeklinde yorumlanabilir.
KAYNAK: cografyalise.blogcu.com
DÜNYA NÜFUSUNUN ALANSAL DEĞİŞİMİ
Nüfus Dağılışı: Belirli bir yerdeki nüfusun sık veya seyrek olma durumudur. Nüfusun sayısı ve özellikleri yanında dağılışının da iyi bilinmesi gerekir. Çünkü dünya genelinde veya dünyanın herhangi bir alanında ekonomik ve sosyal özelliklerin ve sorunların tespit edilmesi, çözülmesi açısından nüfusun mekânsal dağılışını iyi bilmek gereklidir.
Nüfusun dağılışında kullanılan kavramlar.
Nüfusu fazla olan yerler için—Yoğun nüfuslu ( Sık nüfuslu)
Nüfusu fazla olmayan yerler için – Orta nüfuslu ( Orta yoğunlukta veya sıklıkta)
Nüfusu az olan yerler için -- Seyrek nüfuslu ifadeleri kullanılır.( Tenha)
Dünyada nüfusunda geçmişten bu güne doğru sürekli bir değişim yaşanmıştır. Bu değişimlerden bir de dünyada nüfusun alansal dağılışıdır.
Veriler eski kaynaklıdır Şu anki nüfus miktarları
Kuzey Amerika:328.387.059 Güney Amerika:546.723.509
Afrika:896.721.874 Asya:3.810.252.136
Avrupa:804.574.696 Okyanusya:33.443.448
Dünya nüfusu yeryüzünde eşit ve dengeli bir şekilde dağılmamıştır. Nüfus kıtalara, ülkelere, ülkeler içerisinde bölgelere ve illere göre de farklılıklar gösterir. Dünya nüfusunun yeryüzündeki dağılımı çok dengesiz bir şekilde olup, İnsanların üçte ikisi karaların onda birinden daha az topraklar üzerinde toplanmıştır. Diğer taraftan kuzey yarı küre insanların 90’nını, eski dünya karaları da %85 ini barındırmaktadır.
Dünya nüfusunda tarih boyunca sürekli artış yaşanırken, bu artışlar kıtalara göre aynı olmamıştır.
Nüfus dağılışını etkileyen etmenler
A) Yer şekilleri (Topografik özellikler):
1 -Yükselti: Genel olarak yükselti arttıkça nüfus yoğunluğu azalır. Dağlık alanlarda nüfus az ve dağınıktır. Yüksek dağ ve platolarda 1500 m ‘den sonrası yaklaşık olarak boştur. Bunun nedeni, kışların uzun yazların kısa sürmesi, tarımsal etkinliklerin kısıtlanmasıdır. Ulaşım güçlükleri de nüfuslanmanın az olmasında etkilidir.
Ekvatoral bölgede alçak kesimler çok yağışlı, nemli ve sıcak olmasından dolayı bu bölgelerde nüfus, iklim koşullarının elverişli olduğu yüksek kesimlerde toplanmıştır.
2 -Eğim ve Bakı: Dünyada eğimi az olan ve düz alanları sık nüfusludur. Çünkü buralardaki iklim ve arazi şartları Tarıma müsait, ulaşım imkânları da gelişmiştir. Eğimin fazla olduğu engebeli sahalar seyrek nüfusludur. Kuzey Yarımkürede dağların güneye bakan yamaçları daha fazla ısınır. Güney yarım kürede ise dağların Kuzeye bakan yamaçları daha fazla ısınır Bu yüzden dünyada Kuzey Yarımkürede dağların güneye bakan yamaçlar, kuzeye bakan yamaçlara göre daha sık nüfuslanmıştır.
3-Dağların Uzanış doğrultusu: Kıyı paralel uzanan dağların denize bakan yamaçları deniz etkisi ile daha nemli, ılıman şartlara sahiptir. Genel olarak sıcaklık yüksektir. Bu yüzden dağların denize bakan yamaçları sık nüfuslu iken, içlere bakan yamaçları seyrek nüfusludur.
B-)İklim şartları:İklim elemanlarından SICAKLIK ve YAĞIŞ nüfus dağılışında en etkili olanlardır. Ilıman ve yeterli yağış alan yerler sık nüfusludur. Dünya nüfusunun zaten çoğu ılıman iklim kuşağında yaşar. İklim koşullarının insan yaşamına uygun olmadığı soğuk iklim, çöl iklimi, karasal iklim, çok aşırı sıcak ve yağışlı ekvatoral iklimle kutup altı iklim bölgeleri seyrek nüfusludur.
C)Bitki örtüsü: Bitki örtüsünün, özellikle ormanların sık ve gür olduğu alanlarda nüfus az ve seyrektir. Çünkü ormanlık alanlarda tarıma ve yerleşmeye elverişli alanlar sınırlıdır.
D)Toprak verimliliği: Kıyılardaki verimli düzlükler, delta ovaları ve verimli iç ovalar nüfusun yoğun olduğu alanlardır. Kalkerli arazinin yaygın olduğu alanlar, tuzlu, çorak, jipsli ve aşırı yıkanmış verimi az topraklar tarıma uygun olmadığı için seyrek nüfusludur.
E)-Su kaynakları: İçme ve kullanma suyu temini, tarım ve sanayide suya ihtiyaç duyulması nedeniyle nüfusun çoğu, akarsu, göl vb. su kaynakları çevresinde yoğunlaşmıştır.
F)- Enlem: Dünyada insanlar çok sıcak şartların yaşandığı ekvatoral iklim bölgesi ( Sıcak kuşak) ta, çok soğuk şartların yaşandığı kutup bölgeleri insan yaşamına uygun olmadığı seyrek nüfusludur.
Buna karşın insanların çoğu ılıman kuşakta yaşar. Sıcak ve soğuk kuşakların az, ılıman kuşağın sık nüfuslu olmasının temel nedeni iklimdir.
Nüfus Dağılışını Etkileyen Beşeri ve Ekonomik faktörlerin başlıcaları şunlardır:
A- Tarihi, İdari faktörler ve Askeri Faktörler: Dünyada eskiden beri yerleşme alanı olan ve çok eski dönemlerden beri ticaret yollarının kavşak noktası yerler ve buralarda kurulan yerleşmeler daha sık bir nüfusa sahiptir.
Dünyada bazı kentler başkentlik yapmış olmaları sayesinde, bazı kentler de tarihten günümüze gelen askeri önemi ile yoğun nüfuslanmıştır.
B-Ekonomik faktörler: Dünyada bazı alanlar da sanayi, madencilik, tarım, turizm, ticaret, hizmet ve ulaşım şartlarının iyi olması veya önemli kara, demir, deniz yolları, önemli havaalanları ve limanları ile insanları kendine çok çekmiş ve yoğun nüfuslanmıştır.
1. Dünyada sık nüfuslu alanların ortak özellikleri:
2. Arazisi düz ve verimli alanlardır.
3. İklim şartlarının uygun olduğu alanlardır.
4. Endüstrinin geliştiği alanlardır.
5. Ulaşımın kolay olduğu alanlardır.
6. Yeraltı ve yer üstü kaynakları bol olan alanlardır.
7. Tarım, hayvancılık, ticaret, turizm etkinliklerinin yoğunlaştığı alanlar.
Dünyada seyrek nüfuslu alanların ortak özellikleri:
1-Arazinin yüksek, engebeli ve eğimli alanlar ile toprağı verimsiz alanlar.
2-Ulaşımın zor yapıldığı yerler.
3-İklimin sert, yağışın az, kuraklığın fazla olduğu yerler.
4-Sanayi, ticaret, turizm ve bayındırlık çalışmalarının gelişmediği alanlar.
5-Sık ve gür ormanların olduğu alanlarda nüfus seyrektir.
6-Kurak karakterli çöl alanları,
7-Buzullarla kaplı kutup bölgeleri.
Dünya üzerinde en sık ve seyrek nüfuslanmış yerler ve nedenleri:
A- Sık Nüfuslanmış Yerler: Dünya nüfusunun büyük bir bölümü uygun yasama koşulları taşıyan ılıman iklim kuşağında toplanmıştır.
Muson Asyası Nil Deltası Güneybatı Avrupa
Muson Asyası:Asya kıtasının güney ve güneydoğusundaki ülkeleri kapsayan bu bölgede, bol yağışlı iklim nedeniyle pirinç ve çay tarımı önem taşır. Dünya’nın en kalabalık ülkeleri olan Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan bu bölgede bulunmaktadır. ( tarım) Japonya: Sanayileşmenin ve kısmen madenciliğin etkisiyle sık nüfuslanmıştır.
Akarsu Havzaları: Tarım koşullarının elverişli olduğu Ganj, İndus, Fırat, Nil gibi akarsu havzaları sık nüfuslanmıştır. Akarsu boyları enleme göre farklı nüfus yoğunluğuna sahiptir. Örneğin sıcak kuşakta Amazon, Kongo nehirlerinin havzası seyrek nüfuslu iken, orta kuşakta, Tuna, Ren, Fırat nehirlerinin havzası yoğun nüfusludur.
Güney ve Batı Avrupa: Madencilik, endüstri ve ticaretin çok geliştiği Avrupa’nın bütünü sık nüfuslanmıştır.
Amerika: Kuzey Amerika’nın kuzeydoğu kıyıları; Sanayi, tarım imkânları, deniz etkisi, uygun iklim şartları ve ulaşım kolaylığı.
B- Seyrek Nüfuslanmış Yerler
İklim şartlarının olumsuzluğuna bağlı olarak nüfusun çok az olduğu, tenha yerlerdir.
Alaska Himalayalar Amazon
Soğuk Bölgeler: Kuzey Kutup Dairesi içinde bulunan Gröndland, Alaska, Kanada’nın Kuzeyi, İskandinav Yarımadası ve Sibirya’nın kuzey bölgeleri düşük sıcaklık nedeniyle seyrek nüfuslanmıştır.
Yüksek Dağlar: İklim koşullarının her türlü ekonomik faaliyeti, özellikle tarımı sınırlamasına bağlı olarakseyrek nüfuslanmıştır. ( Himalayalar)
Sıcak ve Nemli Ekvatoral Bölgeler: Tropikal kuşakta, Amazon, Kongo havzaları gibi alçak yerler, yüksek sıcaklık, aşırı nemlilik, sık ormanlar ve geniş alan kaplayan bataklıklar nedeniyle az nüfuslanmıştır.
C-Nüfuslanmamış Yerler
İklim ve zemin koşulları nedeniyle insanlarin yerleşmesine elverişli olmayan, nüfuslanmamış yerlerdir.
Kutup Çöl Bataklık
Kutup Bölgeleri: Güney Kutup Bölgesi’nde bulunan Antarktika Kıtası 14 milyon km2 genişliktedir. Kalın buzullarla kaplı bir kıta olduğu için nüfuslanmamıştır.
Bataklıklar: Bataklık, yağış miktarının fazlalığı nedeniyle, toprağın çok ıslak olduğu, yer yer suların yüzeyde biriktiği yerlerdir. Yerleşmeyi ve ekonomik faaliyeti sınırlandırdıkları için nüfuslanmamıştır.
Çöller: Dönenceler çevresindeki Meksika, Büyük Sahra, Arabistan, Kalahari, Avusturalya çölleri ile Asya’nın iç kesimlerindeki Iran, Kızıllkum, Kara kum, Taklamakan ve Gobi çölleri, insanlarin yaşamasına ve yerleşmesine uygun değildir. Bu nedenle nüfuslanmamıştır. Ancak vaha adi verilen sulak yerlerde az da olsa nüfuslanma görülür.
Konu ile ilgili tavsiyeler:Dünyada nüfusun alansal dağılışı ile ilgili olarak yukarıda haritalarda verilen sık ve seyrek nüfuslu bölgelerin sık ve seyrek nüfuslanmasındaki sebeler soru olarak tercih edilebilir.Yine Dünya haritası üzerinde işaretli yerlerden hangisi seyrek yada sık nüfusludur şeklinde sorular sorulabilir.Nüfus dağılışı etkileyen doğal ve beşeri etkenler soru olarak sorulabilir.Son olarak dünya haritasında sorulan bir yerin nüfusunun az yada çok olması hangi doğal yada beşeri sebebe bağlıdır şeklinde sorular gelebilir...Yine kitabınızda sayfa 66 daki tablonun yorumlanmasında kullanılan ifadeler soru şekline dönüştürülebilir önemli bilgilerdir...
kaynak:cografyalise.blogcu.com
NÜFUS VE NÜFUS SAYIMLARI
Nüfus, belirli bir zamanda sınırları tanımlı bir bölgede yaşayan insan sayısıdır. Sözcük çoğunlukla insan sayısını belirleyen bir kavram olarak kullanılır.
Nüfus, sayımlar yoluyla belirlenir. Nüfus sayımları seçmenlerin belirlenmesinin yanı sıra başka pek çok amaç için de yapılmaktadır. İlk nüfus sayımlarının temel amacı askeri gücü belirlemek, vergilendirme için kolaylık sağlamaktı ve yalnızca erkekler dikkate alınıyor, kadınlar ve çocuklar göz ardı ediliyordu.
Düzenli sayımlar yakın tarihlidir. 14. yüzyılda modern ilk nüfus sayımları İskandinav ülkelerinin uygulamaları ile başlamıştır. Nüfus sayımları yoluyla bir yerleşim birimindeki insan grubunun demografik özellikleri ortaya konur. Yaş ve vücut yapısı, ekonomik ve sosyal durum gibi. Düzenli sayımlar, nüfusun artış hızı, ölümler, doğumlar ve göçler gibi demografik göstergelerin gidişatını belirlenmesine olanak tanır ancak tüm dünyada, her ülkenin farklı nüfus sayım uygulamaları (yineleme süresi, güvenirlik vb.) nedeniyle tüm dünya nüfusu hakkında sağlıklı verilere ulaşmak güçtür.
20. yüzyıldan önce yapılan nüfus sayımlarının özellikleri
1- Bu sayımlar genel olarak çok dar amaçlara hizmet etmek için ( Asker ve vergi alma işlemleri) yapılmaktaydı.
2- Bu nüfus sayımları belirli aralıklarla yapılan periyodik sayımlar değildi.
3- Bu sayımlarda elde edilen bilgilerin bulunduğu istatistikler yeterince tutulmamış ve değerlendirilememiştir.
4- Bu sayımlarda ülkeler arasında bir birlik ve uygulamada ortaklık yoktu, dünya ülkeleri kendilerine göre değişik sayım yöntemleri kullanıyordu.
5- Bu sayımların sonuçları sıhhatli değildi ve düzenli olmadığı için dünya nüfusu hakkında yeterli bilgiler vermiyordu.
Modern nüfus sayımlarının amaçları
1. Okuma yazma bilmeyen nüfusun belirlenmesi ve buna göre okuma yazma seferberliğine başlanması,
2. İşsizlerin sayısının belirlenmesi ve buna göre iş sahalarının açılması,
3. Okula başlayacak çocuk sayısının belirlenmesi ve ona göre okul ve derslik yapılması,
4. Ülkelerin ihtiyacı olan öğretmen, doktor, mühendis vb. ihtiyacını belirlemek,
5. Ülkelerin nüfus artış hızını tespit etmek ve nüfus planlamasının yapılması veya nüfus artırma çalışmalarına başlanması,
6. Ülke kaynaklarının tespiti ve nüfusa göre kullanımının planlanması,
7. Ülkelerde meydana gelen nüfus hareketlerini tespit etmek ve bunun ortaya koyacağı sonuçlara gerekli önlemler almak,
8. Asker sayısı ve askerlik sürelerinin belirlenmesi,
NÜFUS SAYIMLARI NEDEN YAPILIR?
1- Nüfusun sayısını belirlemek,
2- Nüfusun özelliklerini ortaya çıkarmaktır.
Nüfus sayımları ile nüfusun sayısı ile bireylerin doğum tarihleri, doğum yerleri, eğitim durumları, cinsiyetleri, meslek durumları, nüfus artışı gibi bilgiler elde edilir. Buna nüfus istatistikleri denir. Nüfus istatistiklerinden faydalanarak nüfusun ortaya çıkarabileceği problemleri önceden tespit etmek ve bunlara önlem almak mümkündür.
Nüfus sayımının amacı: Sayımın uygulama tarihinde sınırlarımız içinde bulunan nüfusun büyüklüğünü, idarî bölünüşe göre dağılımını ve başlıca demografik, sosyal ve ekonomik niteliklerini tam ve doğru olarak tespit etmektir.
Bir ülkenin kalkınmasında alınan kararların amaçlanan hedeflere ulaşması için ülkenin mevcut kaynaklarının bilinmesi gerekir. Bu kaynakların en önemlisi insan kaynaklarıdır. Bir ülkede nüfusun miktarı, nitelikleri, yaş gruplarına göre, ekonomik faaliyetlere göre dağılımı, cinsiyet yapısı gibi özelliklerin bilinmesi gerekir. Bir ülkenin gerçekçi bir kalkınma planlaması ancak nüfusun niteliklerinin bilinmesi sayesinde yapılabilir. Modern nüfus sayımları da bu nitelikleri ortaya koymak için yapılmaktadır. Ayrıca nüfus artışının ortaya koyacağı sorunları önceden tespit etmek ve bunlara önlemler almak ve sorunları çözmek için gerekli planlamalar bu bilgiler sayesinde yapılabilmektedir.
Nüfus sayımlarında sorulan sorular şu üç özelliği ortaya çıkarmaya yöneliktir.
1. Nüfusun coğrafi dağılışı ortaya koymak,
2. Ev halkının yapısını ortaya çıkarmak
3. Kişilerin sosyal ve ekonomik özelliklerini ortaya çıkarmak.
Nüfus sayımları sonucunda;
1. Nüfusun sayısı,
2. Artış hızı,
3. Kır – kent nüfus özelliği,
4. Yaş gruplarına göre dağılım,
5. Cinsiyet durumuna göre dağılım,
6. Nüfusun eğitim durumu,
7. Nüfus hareketleri (İç ve dış göçler),
8. Aktif nüfus özelliği,( Üretici- tüketici nüfus)
9. -Nüfusun meslek gruplarına dağılımı yani sosyo ekonomik yapısı öğrenilir.
Bir ülkenin nüfusunun niteliklerini bilmesi, kalkınma önceliklerini belirlemesi açısından önemlidir. Nüfus bir ülke için önemli bir güç aynı zamanda kaynaktır. İnsan kaynağı planlı ve doğru kullanıldığı sürece ülkelerin kalkınmaları ve gelişmeleri oldukça kolay olmaktadır
Ülkemizde nüfus sayımları
Osmanlı İmparatorluğu döneminde istatistik çalışmaları, başlangıçta devlete belirli hizmetler yapmakla yükümlü memur ve sipahilere bırakılan gelir kaynaklarının nicelik ve değişmelerini saptamak amacıyla, 30–40 yıl gibi aralıklarla nüfus ve toprak sayımları yapılması şeklinde düşünülmüştür.
Osmanlı Dönemi öncesine ilişkin istatistik çalışmaları hakkındaki bilgilerimiz ise eksiktir.
İmparatorluk yeni kurulduğu sıralarda nüfusla birlikte tarım ve arazi konularında bilgi toplamaya özel önem verilmiş; 1326–1360 ve 1360–1389 yılları arasında toprak ve nüfus sayımları yapılmıştır.
Daha sonra Padişah Kanuni Sultan Süleyman genel bir sayım yaptırmaya teşebbüs ederek, bunun her yüzyılda bir tekrar edilmesini Kanunname’ye yazdırtmıştır. Tarihçiler bu dönem içinde 1566–1574 yıllarında Genel Nüfus ve Arazi Sayımı, 1608 yılında tekrar bir nüfus sayımı uygulandığını yazmaktadır.
Kemankeş Kara Mustafa Paşa Sadrazamlığı sırasında nüfus sayımlarının ülke için gereğini belirtmiş ve bunların otuz yılda bir tekrarlanmasını karar altına aldırtmıştır. Ancak sayısız savaş nedeniyle, bu süreye gereğince uyulmadığı gibi, sayım girişimleri sonuçlandırılamamış, fakat çalışmalara ve bilgi toplama faaliyetine devam edilmiştir.
19.Yüzyılın başından itibaren Âdemi Merkeziyet sistemine dayalı olarak merkezde her nezarette, taşrada ise vilayet ve kazalarda istatistik büroları açılmış ve bunların çalışmalarını takip ve kontrol etmek için de ayrı bir merkezi organ kurulmuştur.
Başarı ile sonuçlandırılan ilk Nüfus Sayımı 1831 yılında 2.Mahmut Döneminde yapılmıştır. Esas amacıaskerlik yapabilecek halkın sayısı ve yeni vergi kaynaklarının saptanması olan bu sayımda, Rumeli ve Anadolu’da bulunan tüm İslam ve Hıristiyan erkek nüfus kapsanmıştır.
II. sayım 1844 yılında kadın nüfusu da kapsayan bir nüfus sayımı daha yapılmış, amacı da kimlik verilecek vatandaşları belirlemektir. 1854’te ise yeni bir nüfus sayımına daha girişilmişse de bunun sonuçlandırılması kabil olmamıştır. 1870 yılında yapılmasına karar verilen Genel Nüfus Sayımı da uygulanamamıştır. III. sayım 1874’te yapıldı, Tuna vilayetleri sayıldı, Trablusgarp ve Arabistan nüfusu tahmin edildi. Bu sayıma göre Anadolu’daki nüfus sayısı 12 milyon civarında idi.
Aynı dönemde Nüfus Sicili Nizamnamesi çıkarılmış ve ilk kez Nüfus Müdürlüğü kurularak nüfus tezkereleri ile doğum, ölüm, yer değiştirme olaylarının kaydına başlanmıştır. 1891 yılında Bab-ı Ali’de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş, istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır.
1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyeti sadarete bağlı istatistik Müdüriyet-i Umumiye’ si bünyesinde toplanmış, kanunun uygulamasına bir yıl devam edildikten sonra kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyete kadar devam etmiştir.
Cumhuriyetten Sonra Nüfus Sayımları
“Efendiler, nüfus meselesi bir memleketin en önemli hayati meselelerindendir. İdarî, askerî, malî ve iktisadi meselelerde memleket nüfusunun gerçek sayısını bilmek ne kadar gerekli ise her sene yapılacak istatistiklerle nüfusun artış veya azalış miktarı anlaşılmadan artış nedenlerinin devam ettirilmesi ve azalış nedenlerinin yok edilmesi için tedbir almanın mümkün olmayacağı bellidir. Bundan dolayı yeniden nüfus sayımı yapılmasına pek acil ve kesin bir lüzum muhakkaktır.” ATATÜRK
Cumhuriyetin ilanından sonra, Türkiye’nin karşılaştığı önemli ihtiyaçlardan biri de ülkemizde yaşayan nüfusun sayısının, sosyal ve ekonomik niteliklerinin bilinmesi olmuştur.
Başvekalet Merkezi İstatistik Müdüriyet-i Umumiyesi, Müdür-i Umumi
M. Camille Jacquert (Başkan), I. Muavin Celel Bey ve Çalışma Arkadaşları, 1928
Ülkemizde ilk düzenli sayım cumhuriyet döneminde 1927’ de yapıldı. İkincisi 1935 ‘de yapıldı. Bundan sonra her beş yılda bir yapılarak devam edildi.1990 ‘dan sonra ise her 10 yılda bir yapılması yönünde karar alındı. Seçimler nedeniyle listeleri yenilemek için 1997’de bir nüfus sayımı daha yapıldı.
DÜNYAYI KAPLAYAN ÖRTÜ :BİTKİLER
Yeryüzünde Bitki Örtüsünün Dağılışını Etkileyen Faktörler
1-İklimin Etkisi
a)Yağış Faktörü:
Yağış bir yerdeki bitki yoğunluğunu yani bitkilerin ot, çalı veya ağaç olmasını ve bunların miktarının az ya da çok olmasını belirler.
Her bitkinin istediği su miktarı farklıdır. Yağışlı bölgelerde gür bitki toplulukları görülürken kurak bölgelerde bitki örtüsü seyrekleşir, çöllerde kurakçıl ve seyrek bazı otlara ve çalılara rastlanır.
b)Sıcaklık faktörü:
Bitkilerin gelişebilmesi için belli bir sıcaklığın olması gerekir. Sıcaklık bir yerdeki bitki türlerini belirler örneğin ağaçların iğne yada geniş yapraklı olmasını belirler. Sıcak orta kuşakta her tür bitki yetişme alanı bulabilirken soğuk kutup bölgelerinde ve yükseklerde düşük sıcaklık şartları nedeniyle bir çok bitkiye rastlanmaz.
2-Yer Şekillerinin Etkisi
Dağ sıraları ve dağların uzanışı bitki örtüsünün yayılışını etkiler. Kıyıya paralel uzanan dağlar deniz etkisini iç kesimlere sokmadığı için iç kesimler bitki bakımından fakirleşirken, dağların denize bakan yamaçları daha zengin bitki örtüsüne sahip olur.
Yükseklere çıkıldıkça sıcaklıklar azaldığı için bitki örtüsü türü ve yoğunluğu azalır. Belli bir yükseltiden sonra artık bitki yetişmez.
Eğimli yamaçlarda gür bitki örtüsü görülür çünkü düz alanlar insanlar tarafından işgal edilmiştir.
Bakı bitki örtüsünün yayılışında en önemli faktörlerden birisidir. Güneşe dönük yamaçlar uygun sıcaklık şartları sayesinde hem bitki türü hem de bitki yoğunluğu bakımından daha zengindir.
3-Toprak Faktörü
Bitkiler kökleriyle toprakta tutunur ve gıdalarını topraktan alırlar. Bu nedenle yeterli kalınlıkta toprak örtüsü olmayan yerlerde bitkilerde yaşayamaz.
Toprağın yapısı; Toprağın yapısı, üzerinde yetişen bitki türünü belirleyebilir.
Toprağın dokusu; Toprağın sık ya da gevşek oluşu bitki oluşumunu etkiler
4-Biyotik Faktörler
Tarih boyunca insanlar yaşam faaliyetleri nedeniyle çevrelerindeki bitki örtüsünü sürekli değiştirmişlerdir. İnsanların bitki örtüsü üzerindeki etkileri daha çok olumsuz olmuştur.
İnsanlar, çeşitli açılardan bitki örtüsü üzerinde etkili olmuştur.
Olumsuz etkiler
Savaşlar, Tarım alanı açma, Yakacak ihtiyacı, Orman yangınları, Hayvan otlatma, Yol yapımı, Orman alanlarını imara açma, Sanayileşme
Olumlu Etkiler
Bitki türlerinin yayılması, Bitki türlerinin korunması, Bitki türlerinin geliştirilmesi, Çeşitli hayvan türleri bitkilerin farklı yörelere taşınması sayesinde bitki yayılışına etkide bulunur. Bitkilerin tozlaşmasına katkıları vardır (Meyve bahçelerinde arı bulundurulması)
Yeryüzünde Oluşan Bitki Formasyonları
Ağaç Formasyonu
Ormanların temel unsuru ağaçtır. Ağaçların oluşturduğu topluluklara orman denir.
Yağış, sıcaklık ve toprak şartlarının elverişli, yetişme devresinin uzun olduğu her yerde ağaç yetişir. Yağış azlığı, şiddetli buharlaşma ağaç yetişmesine engel olur. Ormanların temel unsurudur.
İğne yapraklı Geniş yapraklı
Başlıca Orman Türleri
Yaprak biçimine göre: yayvan yapraklı ormanlar, iğne yapraklı ormanlar
1-Ekvatoral Yağmur Ormanları
2-Muson Ormanları
3-Orta Kuşağın Karışık Ormanları
4-Tayga Ormanları
Çalı Formasyonu
Maki, Garig ve Psödomaki
Maki Garig
Maki
Karakteristik özellikleri, kışın yapraklarını dökmemeleri ve yaz kuraklığına dayanıklı olmak için yaprak, gövde ve kök sistemlerinin su kaybını önleyecek yapıda olmalarıdır. Genelde Akdeniz ikliminin hakim olduğu yerlerde ve orman tahribinin yoğun olduğu sahalarda ince gövdeli, sert, bazen kenarları dikensi, cilalı daimi yeşil yapraklı 2-3 m. boyları olan, çalı görünüşlü ya da ağaççık şeklindeki bitki toplulukları maki formasyonu olarak adlandırılır.
Başlıca Maki Türleri
Filarya, Zakkum, Laden, Katırtırnağı, Ardıç Sumak, Harnup (keçi boynuzu), Sandal, Mersin, Kocayemiş, Pırnal Meşesi, Funda, Defne, Menengiç Sakız ağacı, Ilgın, Yabani zeytin,(deli, delice)
Garig
Garig formasyonu, Akdeniz ikliminin hakim olduğu alanlarda ancak toprak şartlarının daha elverişsiz eğimlerin daha fazla ve yağışların daha az olduğu kesimlerde ayrıca makilerin tahrip olduğu sahalarda görülür.. Bunlar son derece kurakçıl bitki topluluklarıdır.
Başlıca türleri kermez meşesi, akçakesme, kekik, adaçayı,laden, katran ardıçı ve gevendir.
Psödomaki(Yalancı maki-yalancı çalı)
Ormanların tahrip edildiği yerlerde oluşan yalancı çalı türleridir. Kışın yapraklarını dökerler.
Ot Formasyonu
İklim,toprak ve yer şekilleri gibi şartların ağaç yetişmesine olanak vermediği yerlerde, belirli zamanlarda yağan yağışa veya tamamı toprağın derinliklerine sızmayan suya bağlı olarak yetişen ot cinsinden bitkilerin oluşturduğu topluluktur.
Savanlar uzun süre yeşil kalan , gür ve uzun boylu ot topluluklarıdır. Savan bitki örtüsü içinde yer altı sularının yüzeye çıktığı yerlerde ve akarsu boylarında ormanlar görülür.
Kurak mevsimin uzun sürdüğü tropikal bölgelerde görülen, tek tük ağaçlar serpili büyük çayırlardan oluşan bitki topluluğu, Güney Afrika'da ve Doğu Afrika'da başlıca bitki topluluğu olan, boyları yer yer iki metreyi bulabilen köksaplı bitkilerden ve buğdaygillerden oluşur.
Step(Bozkır)
İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz başlarında kuruyan küçük boylu ot topluluğudur.
Bozkır bitki örtüsü içinde geven , deve dikeni, gelincik, çoban yastığı gibi bitkiler yer almaktadır. Yağışların daha az mevsimler arasındaki sıcaklık farklarının daha fazla olduğu alanlar ot formasyonunun geliştiği sahalardır. Steplerin bir kısmı doğal olurken bir kısmı da ormanların insanlar tarafından tahribi sonucu ortaya çıkmıştır. (Bu şekilde oluşan bozkıra Antropojen Bozkır denir)İç Anadolunun orta bölümü (Konya ve Ereğli havzaları, Tuz gölü çevreleri) asıl step sahasıdır.
Step formasyonunun gelişme gösterdiği bu bölümde yağışlar 250 mm. altına düşer.
Bu sahada görülen bitkiler kendilerini kurak şartlara son derece adapte etmişler ve keçe gibi tüylü dikenli, az yapraklıdırlar.
Çayır
Çayırlar genellikle düz ve taban suyu yüksek olan taban arazilerde teşekkül etmişlerdir. Toprak uzun süre nemli olduğundan bitki örtüleri sık ve yüksek boyludur.
Sık ve yüksek boylu olan bitki örtüleri sıkı bir çim kapağı meydana getirerek toprağı sıkıca tutar.Aktif büyüme döneminde yapraklar tüm yüzeyi kapatır.
Biçilerek değerlendirilen bu alanlardan elde edilen ot kış aylarında hayvanlara verilir.
Alpin Çayırlar
Genellikle dağların yüksek kesimlerinde orman örtüsünün üst sınırından sonra ortaya çıkan ot örtüsüdür olarak bilinir. Ülkemizde Alpin çayırlar dağların 2100 m. den sonraki kesimlerde görülmeye başlar.
İlkbahar ve yaz mevsimlerinde karların erimesi ile ortaya çıkan bu çayırlar rengarenk açan çiçekleri yanında yer yer de 1 m.'yi bulan uzun boyları ile dikkat çekerler.
Tundra
Yosun ,ot ve cılız çalılıklardan oluşan bitki örtüsüdür. Tundra, kutba en yakın bitki örtüsüdür.
Kuzey ülkelerinde rastlanan, yapısına likenlerin de katıldığı bodur ot toplulukları. Tundralar yılın dörtte üçünden uzun bir süre karlarla örtülü kalır. Bunun için kutup bölgesi dışında yetişen bazı ağaçlara burada ancak bodur çalılar halinde rastlanır. Kutup söğüdü ve bodur huş bunlara misal verilebilir.
Hakim bitki topluluklarını karayosunları ve likenler (Ren geyiği likenleri vs.) meydana getirir.
Dünya üzerindeki iklim tiplerine bağlı olarak bitki örtüsü ekvatordan kutuplara doğru;
Geniş yapraklı ormanlar,Savanlar,Kaktüs,Bozkır
Maki,Orman-çayır,İğne yapraklı ormanlar,Tayga ormanları,Tundra
Şeklinde sıralanır.
Her bitkinin kendine has bir iklim özelliği vardır. Başka bir ifadeyle benzer iklim şartlarında benzer bitki türleri görülür.(kutup iklimi hariç)
Farklı bölgedeki iklimin benzerliği tabii bitki örtüsünün benzerliğini kanıtlar.
Yer şekillerinin kısa mesafeler dâhilinde değişmesi bitki örtülerinin de kısa mesafeler dâhilinde değişmesini sağlar.
Bitki örtüleri yeryüzüne dağılışlarında aralıksız kuşaklar oluşturmazlar.
Enlem farkı arttıkça ve farklı enlemlerden oluştukça bitki örtüsüde çeşitlenir.
Bitki örtüsü iklimin bir nedeni değil iklimin bir sonucudur.
YERYÜZÜNDE GÖRÜLEN BİTKİ KUŞAKLARI VE ÖZELLİKLERİ:
Ekvatoral Yağmur ormanları:
Sıcaklık ve nem koşullarından dolayı sık ormanlar gelişmiştir ve ormanlar her zaman yeşildir. Orman ağaçları çok gürdür(50–60 m). Balta girmemiş ormanlar olarak adlandırılır.
İklime uyum sağlamak için terleme yüzeyleri geniş ve gözeneklidir.
Ağaçlardan düşen dal ve yaprakların sıcak nemli ortamda çürümesi sonucu hoş olmayan bir koku etrafa yayılır.
Bu ormanların görüldüğü yerler her mevsim yağışlı özellikte ve yıllık yağış miktarı 2000 mm ‘nin üstündedir.
Bitkiler yayvan yapraklı ve yapraklarını dökmeyen ağaçlardır. Bitki çeşitliliği çok fazladır.
Orman altı sarmaşık ve otsu bitkilerle(Liyan, Epifit) kaplıdır.Orman altı florası da çok zengindir.
Yeryüzündeki dağılışı
Ekvatorun 10 kuzey 10 güney enlemleri arasında 1000m kadar yükseltiye kadar etkilidir.
Güney Amerika’da Amazon Havzası’nda ( Brezilya),
Afrika’da Kongo Havzası’nda ve Gine Körfezi kıyılarında,
Güney Doğu Asya Adaları (Endonezya ) belirgin olarak görüldüğü yerlerdir.
Malezya, Endonezya, Filipinler, Papua Yeni Gine’de etkilidir.
Avustralya’nın kuzeyinde görülür
Muson Ormanları:
Muson iklim bölgesinde bulunan ormanlardır. Bunlar Ekvatoral ormanlar gibi gür ve sık ormanlardır. Ancak içinde yer alan tür sayısı bakımından ekvatoral ormanlardan fakirdir.
Yıllık yağış miktarı 2000 mm civarındadır. Yaz ayları yağışlı, kış ayları kurak geçer. Yıllık yağışın % 85 ‘i yaz aylarında olduğu için yazın yeşil, kışın yaprak döken ormanlardır.
Muson ormanlarının ağacı teak ağacıdır.
Bitki örtüsü yağışların bol olduğu alanlarda kışın yaprağını döken muson ormanları, etrafında çalılar ve az yağış alan yerlerde ise savanlar yaygındır.
Yeryüzündeki dağılışı
Güneydoğu ve Doğu Asya da Hindistan, Japonya, Tayland, Vietnam, Endonezya, Doğu Çin,Kore, Filipinler,Avustralya’nın kuzeybatısı,Güneydoğu Afrika da görülür. Madagaskar’ın doğusunda,Kuzey Amerika’nın güneydoğu kıyılarında görülür.
Orta Kuşağın karışık ormanları:
Orta kuşak okyanusal İklim bölgesinde görülen bitki örtüsüdür. Bu ormanlar geniş yapraklı ve iğne yapraklı ağaçların bir arada bulunduğu bitkilerdir.
Yıllık yağış miktarı 1000- 1500 mm civarındadır.
Ağaç türü, sayısı ve ağaçların büyüklükleri bakımından da ekvatoral ve muson ormanları kadar zengin ve büyük değildirler.
Yeryüzündeki dağılışı
Batı Rüzgârları sebebiyle Ilıman Kuşak karalarının batısında görülür. Batı Avrupa’nın Atlas Okyanusu kıyılarında,Yurdumuzda ise Karadeniz kıyılarında etkilidir.
Kuzey Amerika’nın batı ve güneydoğu kıyılarında, Güney Amerika’nın güneybatı kıyılarında,Avustralya’nın doğusunda, Yeni Zelanda’da,Afrika’nın güneyinde,
Tayga Ormanları:
Orta kuşakta karasal iklimin sert özellikte görüldüğü ve yağışın bol olduğu nemli alanlarında görülen ormanlardır.
Bu iklimde kışlar çok sert geçtiği için ağaçlar soğuğa dayanıklı yaprak dökmeyen iğne yapraklı ağaçlardır.
Yağışın çoğu yazın düşer. En az yağış kışın düşmektedir ve kar şeklindedir. Kışların aşırı soğuk olması nedeniyle havadaki nem miktarının azalması ve yüksek basıncın etkisi yağışları azaltır.Yaz mevsiminde havanın ısınması nedeniyle oluşan termik kaynaklı alçak basınçlar konveksiyonel karakterde yağışların oluşmasını sağlar.
Yıllık yağış ortalaması 500–600 mm civarındadır.
Yeryüzündeki dağılışı:
Deniz etkisinden uzak kara içlerinde ve ılıman kuşak karalarının doğu kıyılarında (soğuk su akıntısından dolayı görülür.
Orta ve doğu Avrupa,Asya’nın kuzeyi (Kuzey Çin’de, Mançurya’da, Rusya’da, Orta Sibirya’da görülür.)ABD nin kuzeyinde ve Kanada’da.
Makiler:
Makiler yaz kuraklığına dayanıklı kısa boylu bodur ağaç ve çalılardan oluşan ( yabani zeytin, defne,kocayemiş, mersin, keçiboynuzu, sandal, zakkum, akçakesme, kermez meşesi, Süpürge çalısı, taş meşesi, bodur ardıç vb.)
Akdeniz iklimin doğal bitki örtüsüdür.
Maki yaz kuraklığına dayanıklı bitkiler olup kış soğuklarına fazla dayanıklı değildir. Yaprakları kalın, güneşe dönük yüzleri parlak, terlemeyi sağlayan stomaları az ve küçük olması ile suyu iktisatlı kullanarak yaz kuraklığına dayanır.
Makiler genelde kızılçam ormanlarının yok edildiği yerlerde oluşurlar ve genelde kıyıda 500–800 m yukarılara kadar çıkabilir.
Yeryüzündeki dağılışı:
Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler ( Libya, Mısır ve Lübnan hariç. Buralarda görülmeme sebebi yer şekillerinin engebesiz olmasıdır.),
Avustralya’nın güneybatısı,Güney Afrika Cumhuriyetinde Kap bölgesi,Şili’nin orta kesimleri,Kuzey Amerika’da Kaliforniya çevresinde etkilidir.En geniş anlamıyla 30–40 derece enlemleri arasında kıtaların özellikle batı kıyılarında görülür.
Savanlar:
Tropikal iklim bölgesinin bitki örtüsüdür.
Savanlar uzun süre yeşil kalan, gür ve uzun boylu ot topluluklarıdır.
Savan bitki örtüsü içinde ağaçlar ve ağaç kümeleri görülür. Genelde buralarda ki ağaçlar kurakçıl veya kuraklığa dayanıklı türlerdir.Akarsu boylarında ise galeri ormanları görülür.
Galeri Ormanları: Savanlardaki, küçük akarsu boylarında görülen, çoğunlukla 50–100 m
genişliğinde, bir akarsu ağı biçiminde uzanan ve sürekli yeşil kalabilen nemli ormanlardır. Galeri ormanları olarak adlandırılmalarının nedeni, ağaçların, akarsuyun üstünü bir galeri şeklinde kapatmasıdır.Kurak geçen dönemlerde ağaçlar yapraklarını döker.
Güneş ışınlarının dik geldiği yaz döneminde konveksiyonel yağışlar görülür, Kış aylarında Subtropikal yüksek basıncın (DYB) etkisinde kaldığından kış kuraklığı belirgindir. Bu nedenle yazı yağışlı kışı kuraktır.Yıllık yağış miktarı 1000–1500 mm arasındadır.
Yağış grafiği birbirinin tersidir. Yağışlar güneş ışınlarının dik olarak geldiği dönemde daha fazladır KYK de Haziran, GYK de Aralık ayında yağış daha fazladır.
Yeryüzündeki dağılışı:
Ekvatoral iklim ile çöl iklimi arasında görülür (10–20° kuzey ve güney enlemleri arasında görülür)Güney ve Orta Afrika, (Sahra Çölü ile Ekvatoral Afrika arasında) Sudan,
Güney Amerika‘da Brezilya’da, Venezuella, Kolombiya, Peru ve Bolivya’da etkilidir.
Orta Amerika'da Madagaskar’ın batısında görülür.
Bozkır ( Step):
Bitki örtüsü ilkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz başlarında kuruyan küçük boylu ot topluluğudur. Buna step(bozkır) bitki örtüsü denir. Steplere Kuzey Amerika’da preri, Güney Amerika’da pampa adı verilir.Bozkır bitki örtüsü içinde geven, deve dikeni, gelincik, çoban yastığı gibi bitkiler yer almaktadır.Step ikliminde yağış miktarı orman gelişimi için yeterli değildir.Bu iklimin etki alanlarından akarsu boylarında şeritler halinde kavak ve söğütler yaygındır.
Orta kuşak tipinde kar yağışları ve don olayı görülür nem oranı düşüktür yağış rejimi düzensizdir. İnsanlar tarafından ağaç kesilerek, yakılarak ormanların ortadan kaldırılması sonucunda oluşan bozkırlara ANTROPOJEN BOZKIR denir. Bu tür bozkırlar, ormanların tahrip edilmesi sonucunda ortaya çıktığından böyle alanlarda yer yer orman ağacı topluluklarına rastlanır.
Yeryüzündeki dağılışı:
Deniz etkisinden uzak kara içlerinde ve ılıman kuşak karalarının doğu kıyılarında (soğuk su akıntısından dolayı) görülür.
Orta ve doğu Avrupa Asya’nın kuzeyi(Sibirya) Kanada ve ABD nin kuzeyinde görülür.
Yurdumuzda ise Doğu Anadolu Bölgesinde Erzurum –Kars, İç Anadolu Bölgesinde görülür.
Gece ile gündüz yaz ile kış arasında büyük sıcaklık farkının görüldüğü kara içlerine gidildikçe bu fark şiddetlenerek artar.
Çayırlar:
Orta kuşakta karasal iklim bölgesinin yarı nemli sahalarında ve yüksek dağlarda orman ve ağaç yetişme üst sınırının üstende görülen ve yaz boyu yeşil kalan ve bozkırlardan daha uzun boylu bitki örtülerine çayır denir.
Yazları serin ve yağışlı geçmesi otların kurumasını önleyerek yeşil kalmalarını ve uzun boylu olmalarını sağlamaktadır.Bunların orman üst sınırından sonra görülenlere dağ çayırları denir.
Yeryüzündeki dağılışı:
Bu bitkiler Sıcak ve ılıman bölgelerde yüksek dağlık sahalarda sıcakların ağaç yetişmeye yetmediği yüksek kesimlerinde, Ayrıca yazı yağışlı karasal alanlarda görülmektedir.
Ayrıca soğuk karasal iklimde yazı yağışlı alanlarda yağışın nispeten az olduğu sahalarda,
ABD’nin KD. Kanada’da, Kuzey Çin’de, Rusya’da,Orta Sibirya’da görülür.Ülkemizde Doğu Anadolu Bölgesi Erzurum Kars Bölümünde görülür.
Tundra:
Yıllık yağış miktarı 200–250 mm civarındadır. Kışlar çok soğuk ve uzun geçer.
Toprak kış aylarında donmuş haldedir. Yaz aylarında toprağın üst kısımlarında çözülmeler görülür ve oluşan bataklıklarda tundra adı verilen sezonluk ot ve çayır türü bitkiler yetişir.Tundra kutba en yakın bitki örtüsüdür.
Yeryüzündeki dağılışı:
Yaklaşık olarak 70–80 enlemleri çevresinde görülür.Asya’da, Sibirya,Avrupa’da, İskandinavya Yarımadasının kuzeyinde,
Kuzey Amerika’da Kanada’nın kuzey kısımlarında,Güney Amerika’nın güney kısımlarında görülür.
Güney yarımküredeki etki alanı KYK dekine oranla çok azdır bunun nedeni GYK de okyanusların geniş alan kaplamasıdır.
Çöl Bitkileri:
Kum örtüleri altında veya kayalıklardan oluşan bu bölgelerde yıllık yağışlar yok denecek kadar azdır. ( 200mm nin altında) Buralarda bitkiler çok seyrektir. Kuraklığa uyum sağlamış olan kurakçıl kaktüsler, otlar ve çalılardan oluşur.Bu bölgelerde kuraklığa en iyi uyum sağlamış bitkiler, gövdesinde çok miktarda su biriktirebilen kaktüslerdir.
Üzerlerindeki küçük dikenler, bitkinin ısı kaybını azaltmaktadır.
Ayrıca yeraltı sularının yüzeye çıktığı yerlerde vahalar oluşmuştur.
TOPRAK ÇEŞİTLERİ
AZONAL (TAŞINMIŞ TOPRAKLAR)Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin, çeşitli sahalardan aşındırarak taşıdıkları materyalleri biriktirmeleriyle oluşan topraklardır.
Bunlardan;
Akarsu biriktirmesiyle oluşanlara alüvyal topraklar,
Buzul biriktirmesiyle oluşan topraklara moren topraklar,
Rüzgâr biriktirmesiyle oluşan topraklara da lös topraklar denilmektedir.
Toprakların, eğimli sahalarda, oluştuğu ana kaya üzerinden, akarsu, rüzgâr, buzullar ve diğer dış kuvvetlerin etkisiyle taşınarak, eğimin azaldığı yerlerde birikmesiyle oluşur. Alüvyon, lös, moren, kolüvyal, litosoller ve regoseller taşınmış topraklardır. Taşınmış topraklar, organik ve mineraller bakımından zengin topraklardır.
Alüvyon:
Eğimli sahalardan akarsu ve sel sularının aşındırarak taşıdığı ince malzemelerin akarsuların eğiminin ve taşıma gücünün azaldığı alanlarda birikmesiyle meydana gelirler. Mineral bakımından zengin topraklardır.
http://www.geo.uu.nl/fg/palaeogeography/pictures/delta_evolution/delta.jpg
Geniş tabanlı vadilerde, deltalarda ve ova tabanlarında yaygın olarak bulunurlar. Tarımsal değeri büyüktür. Yurdumuzun en verimli tarım alanları alüvyonların bulunduğu alanlardır.
Devamlı olarak taşkın ve millenmeye uğrayan delta sahlarında ve taşkın ovarlarımızda bu topraklara sıkça rastlanır. Buralar Çukurova, Asi, Göksu, Köyceğiz, Büyük ve Küçük Menderes, Gediz, Bakırçay, Sakarya, Bafra, Çarşamba, delta ovaları ile Konya ovasının kenarları Muş, Erzurum, Erba ve Niksar ovalarının merkezi kesimlerinde. Alüvyal topraklar akarsular tarafından taşındıkları için ince ve mil boyutundadır. Bu topraklar dikey yönde çok fazla değişiklik gösterirken yatay yönde pek değişiklik göstermezler.
Lös:
Rüzgârların taşıdıkları kurak ve yarı kurak bölgelerde bulunan topraklardır.
Moren:
Buzulların taşıdığı topraklardır. Yüksek dağlık alanlarda ve kutup bölgelerinde bulunan topraklardır. En az bulunan toprak çeşididir.
Kolüvyal Topraklar:
Dağlık alanlarda ayrışan materyalin dağ eteklerinde birikmelerine bağlı olarak oluşan topraklardır.
Dağların eteklerinde ve yamaçlarında taşınan toprakların birikmesiyle oluşurlar. Bu topraklar iri taneli bir görünüme sahiptir. Bu topraklar bağ bahçe tarımına uygundur. Üzerlerinde ormanlar yetişebilir.
Litosol:
Kolüvyal alanlarda ince malzemelerin taşınmasıyla geriye kalan taşlı topraklardır.
Dağlık alanların eğimli yamaçlarında aşınmanın sürekli devam etmesi nedeniyle ana materyalin çözünmesinden oluşmuş topraklardır.
Bu topraklar her dağlık alanın eğimli yamaçlarında oluşamaz ancak anakayanın kalker mermer gibi taşarlın olması gerekir. Bu topraklar tarım için elverişli değildir ve üzerlerinde bitki örtüsü yoktur. Ülkemizde bu topraklara Akdeniz bölgesinde Taşeli platosunda Boz dağlarda Bitlis dağlarında İç ve Doğu Anadolu’daki volkanik konilerde rastlanır.
Regosol:
Volkanik arazilerde kolüvyal depolar üzerinde oluşan kumlu topraklardır.
Kumlu depolar üzerinde bulunan topraklardır. Çoğunluğu kum boyutunda olan asitik karakter gösteren volkanik arazilerde oluşmuşlardır.
İç ve Doğu Anadolu bölgesindeki volkanik arazilarde bu topraklara rastlanır. Bu topraklar kumlu oldukarı için bünyelerinde su barındıramazlar suyu hemen alt tabakaya geçirirler. Bu sebepten dolayı toprakta humuslaşma meydana gelemez ve bununda sonucu olarak toprak verimsizdir. Bu toprakların kumlu olması yumrulu bitkilerin yetişmesi için elverişlidir.
ZONAL (YERLİ TOPRAKLARI)
Kayaların, bulundukları yerlerde çözülmeleriyle oluşan topraklardır.
a. Nemli Bölge Toprakları
• Tundra Toprakları
Kutuplara yakın, soğuk tundra ikliminin görüldüğü bölgelerin topraklarıdır. Şiddetli ve uzun süren kış şartlarından dolayı toprak yılın büyük bir bölümünde donmuş haldedir. Yaz aylarında sadece yüzeyde ince bir tabaka halinde çözülme görülür. Geniş bataklıklar oluşur. Bu özellikteki iklim şartlarından dolayı kimyasal ayrışma olamamakta, toprağı oluşturan çoğu malzeme fiziksel parçalanma ürünü halindedir.
Buralardaki cılız ve kısa boylu sürüngen ot, çalı ve yosunlara tundra adı verilir. Bitki örtüsü çok cılız olduğundan humus tabakası fazla değildir. Var olan organik maddeler de sıcaklık yeteli olmadığından toprağa ayrışıp karışmaz ve ham humus şeklinde kalır. Bu nedenle tundra toprakları verimsiz topraklardır ve üzerinde tarım yapmaya elverişli değildir.
Türkiye’de bu tür topraklar görülmez.
• Podzol Topraklar
Tayga adı verilen iğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan, soğuk ve nemli iklim bölgelerinde özellikle de yağışın yıla dağıldığı alanlarda oluşan topraklarıdır. Rusça bir kavram olup, altı kül renginde olan topraklar anlamındadır.
Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır. Aşırı yıkanma nedeniyle üst kısımlarının rengi soluklaşmıştır ve renkleri açıktır. A katmanından yıkanan oksitçe zengin maddelerin birikmesi ve çimentolaşma ile B katmanında sert tabaka oluşumu meydana gelmektedir.
Topraktaki aşırı yıkanmadan dolayı topraktaki besin maddeleri uzaklaşmıştır. Bunun sonucunda verimsizleşmiştir.(Toprak kalsiyum, magnezyum, Potasyum, fosfor yönünden fakirdir.) Bu tür topraklar gübre ve ilaç vermek suretiyle tarım yapılabilir hale gelebilmektedir. Ancak yıkanma fazla olduğu için bu işin sürekli yapılması gerekir.
Bu tip topraklar Sibirya, Kuzey Avrupa ve Kanada’da yaygındır. Türkiye’de, Yıldız Dağlarının kuzey yüksek yamaçları ile Kuzey Anadolu Dağlarında, Batı Karadeniz Bölümü’nde kahverengi ve kırmızımsı sarı podzolik topraklar yaygındır. Ayrıca Artvin Şavşat ve Karagöl çevrelerinde yaygın olarak bulunurlar.
• Kahverengi Orman Toprakları
Nemli orta kuşağın, geniş (yayvan) yapraklı ormanlarla kaplı bölgelerinde görülür. Humus bakımından zengin oldukları için verimlidirler.
Türkiye’de, bu tür topraklar, Karadeniz Bölgesi’nde yaygın olmakla birlikte, İç Anadolu’nun 1000 - 1200 m’den yüksek alanlarında da yer yer görülür. İç Anadolu’da, daha çok Kuzey Anadolu Dağları’nın güneye bakan yamaçlarında yaygındır.
Yine, Trakya’nın kuzeyinde Yıldız Dağları’nda, İçbatı Anadolu’da, Güneydoğu Toroslar üzerinde de kahverengi orman topraklarına rastlanır.
• Kırmızı Topraklar (Terra - rossa)
Nemli Subtropikal iklim bölgesi ile Akdeniz iklim bölgelerinde, kızılçam, maki ve garig örtüsü altında gelişen topraklardır.
Bu tür topraklar genellikle kalkerli araziler üzerinde görülen topraklardır. Eğimli karstik sahalarda toprak yüzeyde değil kayaların arasındaki yarık ve çatlaklarda oluşmuştur.
Topraktaki demir oksit fazla olmasından dolayı iyi oksitlenmekte ve toprak kızıl renge sahip olmaktadır.
Bu topraklar bol miktarda kil içerirler. Çünkü kayaların bünyesindeki karbonatlı bileşikler eritilerek götürülür ve geriye killi maddeler kalır. Derin çatlaklarda toprak içinde kaya parçaları bulunur.
Bu topraklar Avrupa kıtasının güneyinde Akdeniz kıyısı ülkelerde yaygın olarak bulunurlar. Türkiye’de, Akdeniz Bölgesi ile Kıyı Ege ve Güney Marmara’da yaygın olarak görülür.
• Laterit Topraklar
Nemli tropikal ve ekvatoral bölgelerde Dönenceler arasında yer alan, sıcak ve nemli iklim bölgelerinin karakteristik toprak tipidir.
commons.wikimedia.org/wiki/Image:Laterit.jpg
Bu toprakların Seçici özellikleri:
1- Sıcaklık ve yağış fazla olduğu için ayrışma ve çözülme fazla olmaktadır. Bu nedenle toprak derinliği (kalınlığı) oldukça fazladır.
2- Yağışın bol olması ve topraktaki yıkanmadan dolayı silisli maddeler topraktan uzaklaşmakta ve toprakta Demir oksit ve alüminyum birikimi çok olduğundan renkleri kızıla yakındır.( Rengi kiremit kırmızısıdır)
3-Sıcaklığın fazla olmasından dolayı toprakta ve bakteri veya mikroorganizma faaliyetleri ve ayrışma çok fazladır. Topraktaki organik maddeler, mikroorganizmalar tarafından parçalandığı ve yıkanma ile taşındığı için toprak yüzeyinde humus yoktur. Buna bağlı olarak verimli ve tarıma uygun topraklar değildir.
4- Bu toprakların bulunduğu bölgelerde toprak altına demir ve alüminyum oksitleri yumrular veya tuğla blokları şeklinde sıkışıp birikmekte ve bunlar bitki köklerinin toprağa ilerlemesine engel olmaktadır. ( Had Pan) Endonezya’da yüzeye çıkan bu bloklar kuruyunca inşaatlarda tuğla olarak kullanılmaktadır. ( Buna laterit İsmi buradan verilir)
Türkiye’de tam olarak laterit özelliği taşıyan toprak görülmez. Ancak, Doğu Karadeniz Bölümü’nde, laterit türü (lateritleşmiş) topraklara rastlanabilmektedir.
b. Kurak Bölge Toprakları
• Çernezyomlar
Çernezyomlar, Orta Kuşağın yarı nemli alanlarında uzun boylu çayırlar altında oluşan topraklardır. Bu topraklara Kara topraklar adı da verilir.
Bu topraklar zengin çayır bitkileri altında oluşmuş ve organik maddece zengindir. Sıcaklık fazla olmadığı için organik maddeler yavaş yavaş ayrışıp parçalanmaktadır. Fazla yıkanmadıkları için mineral ve kireç bakımından zengindir. Toprağın üst kısmında bitki artıklarının oluşturduğu, kalın bir humus tabakası vardır. Renkleri bu yüzden koyudur. ( Kara toprak)
Organik madde yönünden zengin olan bu topraklar Dünya’nın en verimli tarım toprakları arasındadır. Üzerinde yoğun olarak tarım yapılır. Özellilikle tahıl tarımında önemli yerleri olup, bu topraklara” dünyanın ekmek torbaları” adı verilir.
Dünyada en yaygın olarak Rusya’nın güneyi, A.B.D., Kanada, Ukrayna,Arjantin,Mançurya, Avustralya bu toprakların yaygın olduğu alanlardır.
Ülkemizde uzun boylu çayırların geniş yer tuttuğu Kuzeydoğu Anadolu’da yaygın olarak bulunurlar. En yaygın olarak, Erzurum - Kars Plâtosu’nda oluşmuştur. Ayrıca, İç Anadolu Bölgesi’nin kuzey kesiminde de yer yer bu tür topraklar görülmektedir.
• Kestane veya Kahve Renkli Step Toprakları
Az yağış alan step iklimlerinde görülen topraklardır. Üzerindeki bitki örtüsü seyrek olduğu için, humus oranı azdır. Bu yüzden verimleri düşüktür.
Türkiye’de, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu plâtoları ile İçbatı Anadolu’da yaygındır.
• Çöl TopraklarıÇöl iklim bölgelerinde görülür. Çok az yağış alıp, fazla yıkanmadıkları için, kireç ve tuz oranı oldukça fazladır. Humus, hemen hemen hiç yoktur. Bu topraklarda tarım yapılamaz.
Türkiye’de, bu tür topraklar görülmemekle birlikte, Tuz Gölü çevresinde çölleşmiş topraklara rastlanır.
İNTRAZONAL (ANA KAYANIN ETKİLİ OLDUĞU TOPRAKLAR)
Bu toprakların oluşumunda özellikle yer şekilleri ve ana materyal etkili olmaktadır. Bu topraklarda çoğunlukla sadece A ve C horizonları bulunmaktadır.
Halomorfik Topraklar:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde kayaların çözülmesinden oluşan tuzlu malzemeler akarsular tarafından havzaların tabanlarına taşınarak biriktirilmektedir. Bu bölgelerde yağışlar az buharlaşma fazla olup, yağışların üzerinde bulunmaktadır.
Bu özelliğe sahip kurak ve yarı kurak bölgelerde havzaların tabanlarında sularda eriyik halde bulunan çeşitli tuzların ve karbonatların suların buharlaşması ile toprağın yüzeyinde çökelmesi veya belli derinliklerde kalması ile oluşurlar. Çökelen tuzlar ince bir tabaka veya film halinde toprağın yüzeyini kaplamaktadır.
Bunlarda ikiye ayrılır.
A-Tuzlu topraklar ( Solançak): Toprak yüzeyi üzerinde tuzlardan oluşan beyaz bir kabuk görülür. Bu toprağın derinliklerinde de devam edebilir. Bitki örtüsü yönünden çok zayıf olan bu topraklarda tuza dayanıklı ( halofit) veya tuzu seven ( halofil) bitkiler dışında başka bitkiler yaşamaz.
B-Tuzlu – sodik (alkali) topraklar: Bunlar yüksek miktarda eriyebilir tuz içerir. Kurak ve yarı kurak bölgelerde drenajın iyi olmadı alanlarda bulunur. Yüksek miktarda sodyum bulunması ile diğer topraklardan ayrılır.
Ayrıca bazı alanlarda insanlar tarımda aşırı sulama ile kurak ve yarı kurak bölgelerde toprağın tuzlaşıp çoraklaşmasına neden olabilmektedir. Aşırı sulama taban suyunu yükseltmekte ve yıkanma ile tabana taşınan tuzlar bu sayede yüzeye çıkmakta ve su buharlaşınca yüzeyi kaplayarak çoraklaşmaya neden olmaktadır.
Aşırı sulama ile çoraklaşan arazilerde drenaj kanalları açılarak “ akaçlama “ çalışmaları yapılmalıdır.
Hidromorfik Topraklar:
Bataklık, sazlık gibi drenajı iyi olmayan yani sürekli suların biriktiği sahalarda toprak sürekli sular altında kalmakta oksijensizlik altında bataklık bitkilerinin oluşturduğu organik maddeler kolay ayrışamamakta ve organik madde birikimi olmaktadır. Bu topraklar sürekli taşkın altında kalan ovalarda, tektonik çukurlardaki taban suyu yüksek sahalarda veya da dağların yüksekliklerinde bulunan yerel çukur sahalarda bulunmaktadır.
Kalsimorfik topraklar:
Bu tür topraklar kireç bakımından zengin ana kayalar üzerinde oluşmaktadır. Yumuşak kireç taşı ve killi kireçtaşı depoları üzerinde oluşurlar. Genellikle A horizonunda ibaret olan bu topraklarda organik madde toprağa karışarak koyu renk sağlamaktadır. Bu topraklarda nispeten tarım yapılabilmektedir.
1- Vertisoller: Eski göl depolarındaki killi kireçli depolar üzerinde oluşan topraklardır. Bu topraklar killi olduğu için kurak mevsimde çatlar ve yarılır, derinliği bir metreyi bulan yarıklar oluşur. Bu yarıklardan aşağı doğru sürekli toprak enkazı dökülür. Dökülen bu enkaz yağışlı mevsimde kilin suyu alıp şişmesi ile aşağıdan yukarı doğru itilir. Adeta aşağı giden toprak tekrar yukarı döner. Bundan dolayı bu topraklara “dönen toprak “ anlamına gelen vertisol ismi verilmiştir.
soils.usda.gov/.../print_version/complete.html
Topraktaki büzülme ve şişme olaylarının tekrarından dolayı oluşan mikro topografyaya
“ Gilgai” ismi verilmektedir.
2- Rendzina: Bu topraklar genellikle yumuşak kireç taşları üzerinde oluşur. Toprak koyu renkli olup, alt tarafında kireç birikimi mevcuttur. Kireç taşlarının parçalanmasından dolayı toprak içinde bol miktarda çakıl bulunur.
Bunlar genel olarak A, C horizonludur. A horizonu koyu gri ve siyah renktedir. A horizonundan kireç tamamen yıkanmamıştır ve organik maddece zengindir. Bunların doğal bitkileri çernezyomlar da olduğu gibi otlardır.
|
|
|
|
|
|
|